17 Aralık 2015 Perşembe

|ESSAY| Don't Cry Türkiye


Don't Cry Türkiye

   There was a child called "Türkiye". He was the son of emperor. His father persecuted by some powers before. Because of these percecutions his father died. However he lived for 600 years in fact. Türkiye got upset when his father died, of course. He thought that he would be persecute by the same powers. In fact he loved his father so much, but he was a little bit naughty. While he was living, some unknown people said "We are your uncles, we will help you everytime." They were strangers but very important people in the world. They said "You will be as powerful as us." Actually, his father was the owner of 3 continents and 7 sea as an emperor but he believed them because he didn't have the powers of his father and he wanted to be as strong as his father.

   Then they began to change Türkiye. The benefit owners tried to change his clothes. They said "Be relax, don't cover your body so much." Unfortunately, this idea impressed him and he forgot about his worth which he had for many years. Next, they told him "Have fun,this world is to entertain." He said "Okay" too. He became almost blind. Their plans was working easily because he was an orphan and unexperienced child. He behaved like a drunk and as they gave new ideas, he became drunk again and again. So he lost himself, his glorious history. Even if, they involved in his language. They took his holy book, Kur'an and gave him foreign novels. While he was talking about novels for hours, to understand his own book he had to have some special lessons for years. Of course at the end, he became ignorant. As he became ignorant, he believed more.

   Naturally, Türkiye became an adult. Then he thought about his far past and near past. And he immediately found out that he was wrong. But it was too late. Because he couldn't use his hands and feet, and his organs were useless. His tattoos which hadn't given him any pain while he was getting them, now on hurt him while he was looking at them. After all these events, he started to cry and regretted for everything. But there was an exception. Only his heart was okay. It was difficult to turn back and wave his own flag in the whole world now on. However, his enormous heart believed to do them. In those days, it was autumn and was about to turn to winter. But that heart knew that after every winter, spring would come...

-deneme 1,2
Devamını Oku »

18 Ekim 2015 Pazar

|BİYOGRAFİ| Nurullah Ataç

Nurullah Ataç

   Türk edebiyatının bilinen deneme yazarlarından olan Nurullah Ataç, 1898 yılının 21 Ağustos tarihinde İstanbul'un Beylerbeyi ilçesinde dünyaya geldi. "Hammer'in Osmanlı Tarihi" kitabını Türkçeye çeviren ve aynı zamanda başarılı bir bürokrat olan Mehmet Ata Bey'in oğludur.

    İlkokulu bitirdikten sonra Galatasaray Lisesi'ne kaydoldu ve burada 4 sene okuduktan sonra İsviçre'ye giderek eğitimini burada sürdürdü. Babası öldükten sonra 1919 yılında tekrar İstanbul'a döndü. 2 sene İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde okudu. Bu arada 1921 senesinde Nişantaşı Lisesi’nde Fransızca öğretmenliği yapmaya başladı. Ayrıca Fransızca'yı kendi kendine öğrendi.

   1926 senesinde evlendi ve bu evlilikten bir kızı oldu. Daha sonra Türk Dil Kurumu yayın kolu başkanı oldu. Yazıları Dergah'ta yayımlandı (İlk ve Dergah'ta yayımlanan yazısı: "Türk Tiyatrosunda İlk Göz Ağrısı”). Ayrıca yazıları Dergah dışında da birçok gazete ve dergide yayımlanmıştır (Haber-Akşam Postası, Ulus, Hâkimiyet-i Milliye, Son Havadis, Milliyet, Ülkü, Hayat, Son Posta, Hayat, Darülbedayi) ve Türk tiyatrosu için yol gösterici niteliğindedir. Yabancı klasiklerden çeviriler yapmıştır.

   Yazılarında sade bir dil kullanmayı tercih etmiştir. Dilde yalınlaşmayı savunmuştur. Ona göre yabancı dillerin eğitiminin zorunlu kılınması imkansız olduğuna göre, bu dillerden alınan kelimeler Türkçeleştirilmelidir. O dönemde yazılarda birçok yabancı kelime kullanıldığından yazıları saf Türkçeden oluştuğu için  Attilâ İlhan, Halit Fahri Ozansoy gibi bazı yazarlar, yazılarını "anlaşılmaz" olarak eleştirmiştir.

1945 yılından sonra Cumhurbaşkanlığı çevirmenliği yapan Ataç'ın, 10 sene sonra gut ve şeker hastalığı ortaya çıktı. 1955'te eşinin vefatından 2 sene sonra 1957 yılının 17 Mayıs'ında İstanbul Numune Hastanesi'nde vefat etti.

   Eserleri ise sırasıyla şunlardır:

  1. Karalama Defteri-Sözden Söze
  2. Ararken-Diyelim
  3. Söz Arasında
  4. Okuruma Mektuplar
  5. Günce
  6. Prospero ile Caliban
  7. Söyleşiler
  8. Günce 1-2
  9. Dergilerde
  10. Günlerin Getirdiği



Devamını Oku »

16 Ekim 2015 Cuma

|DENEME| Ağlama Türkiye


Ağlama Türkiye

   Türkiye diye bir çocuk varmış. Padişahın oğluymuş kendisi. Babasına çok zulüm etmişler zamanında. Nitekim babası da çok yaşlanmış ve bu zulümlere dayanamayıp ölmüş. Dile kolay 600 sene yaşamış ama. Türkiye üzülmüş babası ölünce. Aynı zulümlerin ona da yapılacağını biliyormuş. Aslında çok severmiş babasını zamanında. Ama haylazmış biraz. Hayatına devam ederken yolda tanımadıkları birileri "Biz senin amcanız, sana sahip çıkacağız." demiş. Yabancı ama dünyada söz sahibi kimselermiş. "Sen de bizim gibi olacaksın" demişler ona. Kanmış 3 kıta, 7 denizin hükümdarının çocuğu. Tekrar babası gibi olabilmekmiş niyeti.

   Başlamış yenilenme (!) çalışmaları. Önce kıyafetine karışmışlar söz ve menfaat sahipleri. "Ne bu böyle? Biraz rahat ol, aç kendini" demişler. Cazip gelmiş bu fikir. Asırlardır yaşattığı değerlerini bir anda unutuvermiş. Daha sonra "Eğlen! Bu dünya eğlence için var." demişler. Buna da tamam demiş Türkiye. Kör olmuş âdeta gözleri. Öyle ya, içten içe Türkiye'ye suikast planları yapanlar sürekli cazip şeyler sunuyor ve sarhoş ediyormuş bu yetim ve tecrübesiz çocuğu. Sarhoş ettikçe yeni şeyler sunuyor, sundukça da daha fazla sarhoş ediyormuş. Kendini kaybetmiş, benliğini kaybetmiş, şanlı tarihini kaybetmiş Türkiye. Diline dahi karışmışlar. Kutsal kitabını alıp, gavur romanlarını vermişler eline. Yabancı romanlar hakkında saatlerce yorum yapabilen Türkiye, kendi kutsal kitabını anlayabilmek için yıllarca kursa gitmek zorunda kalmış. Kaçınılmaz sonuç olarak da cahilleşmiş tabi. Cahilleştikçe de daha çok kanmış, daha büyük oyunlara gelmiş, daha acımasız kumpaslara maruz kalmış.

   Doğanın kanunu olarak zamanla büyümüş Türkiye. Şöyle bir uzak geçmişine -babasına-, bir de yakın geçmişine bakmış. Bir anda beyninde şimşekler çakmış. Aklı başına geldikten sonra bir de kendisine bakmış. O da ne? Elleri ayakları tutmuyormuş, organları iflas etmiş. Yaptırırken canını acıtmayan dövmeleri, şimdi baktıkça yakıyormuş içini. Ağlamaya başlamış, pişman olmuş bütün bu yaptıklarına. Ama bir istisna varmış. Sadece kalbi sağlam kalmış bu gencin. Bu saatten sonra zormuş eskiye dönmek, bütün dünyada kendi bayrağını dalgalandırmak ama onun bırakın dünyayı; kainatı içine almaya yetecek olan kalbi buna inanıyormuş. Mevsimlerden sonbaharmış o sıralar, kış yaklaşıyormuş. Ama o kalp her kışın arkasından bir bahar geleceğini biliyormuş...

-deneme 1,2
Devamını Oku »

12 Ekim 2015 Pazartesi

Facebook Sayfası



Facebook'da bizi takip etmek ister misiniz?

İşte Facebook sayfamız:

https://www.facebook.com/Örnek-Deneme-Deneme-Yazalım-145019302518842/timeline/

Takipte kalın! ;)
Devamını Oku »

5 Ekim 2015 Pazartesi

|DENEME| Gerçek Sevgi



Gerçek Sevgi

   Sevmek nedir? Üzülmek, korkmak, mutlu olmak gibi bir ruh hali mi? Ya da oturmak, kalkmak, gezmek, yaşamak gibi bi eylem mi?

   Samimi olanlar versin bunun cevabını. Gülü severken dikenini kırmaya çalışmasın. Varsın kanasın, sarsın onu sımsıkıca. Koyu kalplerden çıkan menfaat değil, bitip tükenmek bilmeyen sevgi fışkırsın damarlarından. Sardıkça fışkırsın, etrafına yaysın ve temizlesin bütün zift bağlamış taş kalpleri o menfaat denen beladan.

   Öyle ya, bazıları bütün korkulara göğüs gererek sever. En büyük korkuları ayrılıktır onların. Üzeleceğini, ağlayacağını bile bile sever. Çünkü her gözyaşının farklı bir anlamı olduğunu bilir. Her biri bir sevgi damlasıdır onun için. Dolup taşar gözlerinden. Onların mutlulukları da farklıdır. Bir farklı çarpar kalpleri. Sığdıramazlar kalplerine. Çünkü dünyaları değil; dünyalara değişmeyeceklerini taşırlar yüreklerinde.

   O halde bir ruh hali değildir sevgi. Peki ya bir eylem midir? Öylesine oturup kalkınca içinde anlam veremediği bir şey hisseder mi insan? Bunlar normal hareketlerdir. Ancak buraya dikkat edin... Eğer birlikte oturup kalkınca, birlikte gezip tozunca, birlikte konuşunca, hatta birlikte susunca daha bir anlamlı oluyorsa emin olun. Gerçek sevgi budur!

-deneme 1,2
Devamını Oku »

22 Eylül 2015 Salı

|BİYOGRAFİ| Ali Çolak

Ali Çolak


   Bugün sizlere çok sevdiğim ve denemelerini çok beğenerek okuduğum Ali Çolak'ın biyografisini anlatacağım.

   Ali Çolak, 1965 yılında Aydın'ın Nazilli ilçesinde doğdu. İlkokul (Toygar İlkokulu), ortaokul (Sümer Ortaokulu) ve liseyi (Nazilli Endüstri Meslek Lisesi) kendi memleketinde okuyan Çolak, yükseköğrenimini yapmak için gittiği Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi'ni ikinci sınıfta bıraktı ve sonra girdiği Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden 1988 yılında mezun oldu. Bir sene sonra mart ayında arkadaşlarıyla birlikte bir edebiyat dergisi olan Kırkikindi'yi çıkardı. Bu dergiden 3 sayı basıldı. Daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı'na geçti ve Mardin'in Savur ilçesinde edebiyat öğretmenliği yaptı. Ancak yarım dönem sonra istifa ederek İstanbul'da bir özel okulda öğretmenlik yapmaya başladı ve 12 sene boyunca öğretmenlik ve yöneticilik yaptı.

   Kırkikindi Dergisi'ni çıkardığı sene Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Bölümü'nde yüksek lisans çalışması yapmaya başladı fakat bu çalışmayı tezini tamamlamadan bıraktı. Daha sonra bazı edebiyat dergilerinde denemeler yazdı.

   Şuanda basılmış 12 adet kitabı bulunan Ali Çolak, 1996 yılında yayınladığı "Günlük Güneşlik Şarkılar" isimli eseriyle Türkiye Yazarlar Birliği tarafından ve 2009 yılında ESKADER tarafından
"Yılın Deneme Yazarı" seçildi. Ayrıca bazı denemeleri Milli Eğitim Bakanlığı'nın kitaplarında ders amaçlı yayınlanmaktadır.

   Ali Çolak'ın basılmış 12 eseri ise sırasıyla şunlardır:

  1. Mavisini Yitirmiş Yaşamak
  2. Günlük Güneşlik Şarkılar
  3. Günün Ötesi
  4. İnce Sözler
  5. Periyi Uyandırmak
  6. Gün Sarısı
  7. Söz Işıldağı
  8. Bir Bahçe Düşü
  9. Yitik Hüzün
  10. Bilmem Hatırlar mısın
  11. Bir Ateş Yakmak
  12. Şair Dediğin



   
Devamını Oku »

21 Eylül 2015 Pazartesi

|DENEME| Ağlamaya Mahkûm Nesiller



Ağlamaya Mahkûm Nesiller 

   Geleceğin neslini ağlarken görebiliyorum. Sessizce semâyı inletiyorlar. Pencereyi açtığınızda gördüğünüz gökdelenin üstündeki göremediğiniz semâyı... Gözyaşları denizlere akıyor âdeta. Şu balıkların dahi su üstünde yan yatarak protesto ettiği çöplük denizlere... Betondan ormanlarda koşuşturarak bir kurtuluş arıyorlar sanki. Hani beton kalplerin rant uğruna yok ettiği ormanlarda...

   Kabul edelim! Kaçımız evimizin penceresinden dışarı baktığımızda o masmavi gökyüzü yerine o kocaman beton yığınlarıyla karşılaşmıyor? Hangimiz bir piknik alanına gidebilmek için en az 2-3 AVM'nin önünden geçmiyor?

   Bu mu yani modern yaşam? Bu mu belirliyor ülkelerin gelişmişlik düzeyini? Peki ya çocuklarımızın hayatı? Onların bakacağı gökyüzü sadece gökdelenlerin camından yansıyan görüntüden mi ibaret olacak? Oksijen ihtiyaçlarını o güzelim ormanların yerine yapılan alışveriş merkezlerinin önündeki iki saksı mı karşılayacak?

   Ama o çocuklar bunu istemiyorlar. Duyuyorum, ağlıyorlar. "Siz kendi çocuklarınıza bunu nasıl yaparsınız!" diye kızıyorlar. Yalvarıyorlar, "Yeter artık yaptığınız.Öğrenin artık!" diyorlar. "Bu dünya sizin değil, siz sadece size verdiğimiz bir emanete sahip çıkıyorsunuz!"

   Şimdi bir kez daha düşünün ve "KORKUN" çocuklarınıza bu yaptığınızın hesabını vermekten! "UTANIN" onların hayatlarını mahvettiğiniz için! "YALVARIN" onlara haklarını helal etsinler diye!

   Ya da hepsinden önce siz farkına varın ve bir "DUR DEYİN" bu gidişâta! Ve bugün başlayın çalışmaya. Ne bileyim; evinizin önüne bir fidan dikin mesela. Balıklardan önce siz protesto edin veya. Bunu onlar için yapın ama. Bugünümüz, yarınımız ve herşeyimiz olan çocuklarımız için...

-deneme 1,2
Devamını Oku »

20 Eylül 2015 Pazar

Deneme Yazmanın Püf Noktaları

Deneme Yazmanın Püf Noktaları



   Merhaba arkadaşlar,
   Bu yazıda sizlere deneme yamanın inceliklerinden bahsedeceğim. Her edebi yazı gibi deneme yazmanın da belirli kuralları vardır ve bu kurallara uyulmadığı takdirde ortaya düzensiz, karmaşık, cümlelerin kopuk olduğu, konu bütünlüğünün olmadığı yazılar çıkması çok muhtemeldir.

Bu kuralları aşağıda maddeler halinde aktarmaya çalışacağım.

  1. Her şeyden önce kafamızda oluşan denemenin konusuyla ilgili aklımıza gelen küçük, çarpıcı notçukları deneme yazmaya başladığımızda unutma ihtimaline karşı bir kağıda yazmalıyız. Ayrıca bu notlar yazımızın temelini oluşturacaktır.
  2. Daha sonra bu aldığımız notçukları tekrar gözden geçirip belirli bir düzene sokmalıyız. Bu, yazımızın konu akışı için gereklidir.
  3. Sıra geldi giriş cümlesine. Unutmayın! İyi, çarpıcı ve merak uyandırıcı bir giriş cümlesi okuyucunun iligisini çeker ve yazının devamını merak ederek sonuna kadar okumasını sağlar.
  4. Bu noktada giriş cümlesi yazının diğer cümlelerinden daha önemlidir. Denemeyi, okuyucuyu  yazıyı okudukça saran bir sarmaşığa benzetecek olursak, giriş cümlesi bu sarmaşığın kökü olur ve sarmaşığın devam edebilmesi için iyi beslenmesi gerekir.
  5. Yazının devamında ise konunun dağılmaması için sarmaşığı sürekli kontrol edip budamamız gerekir. Aklımızda yazdığımız konunun dışına çıkan cümleler varsa bunları elemeli, yazıya konsantre olmalıyız. Aksi halde her biri başka bir konuya dağılmış, hiçbiri bir işe yaramayan cümlelerden başka bir şey elde edemeyiz.
  6. Bir denemede paragraf, düşüncelerin sınıflandırılması açısından oldukça önemlidir. düşüncelerimizi paragraflara bölmeli, vermek istediğimiz her ana düşünce için farklı farklı bir paragraf açmalıyız. 
  7. Ayrıca bu durum yazımızı düzene sokacağından, anlatılacak konuyu daha da kolay anlatmamızı sağlar ve okurun sayfaya baktığında bir sayfa dolusu kelime değil, daha düzgün bir yazı görmesini sağlar. Buna kanıt olarak birçok ünlü deneme 3-4 paragraftan oluşmaktadır.
  8. Yazımızın sonunda ise konuyu toparlamalı, okurun kafasını karıştırmamak için ucu açık cümleler kullanmamalı, yazının sonuna geldiğimizi okuyucuya belli etmemiz gerekir.
  9. En sonunda da yazımızın en tepesine, her biri bir top dondurma değerinde olan paragraflarımızın hepsini içine alıp kapsayacak bir külah niteliğinde bir başlık koymamız, denemeyi tadından yenmez bir hale sokmaya yetecektir.


   Umarım bu maddeler size deneme yazmanız hakkında bazı bilgiler verebilir.
   Yazıyı okuduktan sonra aşağıya yorumunuzu yapmayı unutmayın! :)

Devamını Oku »

19 Eylül 2015 Cumartesi

|DENEME| Sihirli Kelime: MERHABA




   Blogumuzun açılışına özel bir "Merhaba" diyelim... :)

Sihirli Kelime: MERHABA
   
   Basit bir sözcük: Merhaba. Bazen yeni dostlukların başlangıcı, bazen ise tamamıyla yeni bir hayat... İçinizdeki sohbet küllerini alevlendiren, o alevlerle içinizi ısıtan adeta sihirli bir şey. Öyle bir şey ki şu bir tanecik kelime, sade bir "merhaba" ile başlıyorsun diyaloğa ve bir de bakmışsın karşında birlikte yıllar eskittiğin can dostun, adeta senin bir parçan var.

   Düşünsenize "merhaba"sız bir hayatı. Mesela bir yolculuğa çıkacaksınız ve otobüsün kalkmasını bekliyorsunuz. Tam o sırada otobüsün diğer ucunda birisi görünüyor. Biletine bakıyor, sonra koltuklara bakıyor, size gittikçe yaklaşıyor ve tam da yanınıza oturuyor. O an göz göze geliyorsunuz ve içinizden "Şimdi ne yapmalıyım?" diye geçiriyorsunuz. "Merhaba" diye bir şey yok. İşte şimdi yandınız!  Yolculuk belki yedi saat sürecek belki sekiz saat. Yanınızda belki de sizi ömür boyu unutmayacak, koruyup kollayacak, hatta sizi herkesten daha çok sevecek biri var. Siz ise hiçbir şeyden habersiz öylece duruyor, kendinize de yanınızdakine de zehir ediyorsunuz yolculuğu. Belki bir ömür boyu sürdürebileceğiniz birlikteliği 7-8 saatle, hem de hiçbir şey yapmayarak sınırlandırıyorsunuz.
 
   Sizce iyi mi olurdu? Bunu mu tercih ederdiniz yoksa ağzınızdan çıkacak o basit sözcükle, o sihirli şeyle kendinizi onun büyülü dünyasına kaptırmayı mı? Buyrun size iki seçenek. Bunlardan birini seçmek belki sizin için biraz zor gelebilir. Taa ki o büyülü dünyada neler olduğunu öğrenene kadar. İki dudağınızın arasından çıkan o basit kelimeyle yerini sevinç ve mutluluğa bırakan içinizdeki garip his, size seçme şansı vermiyor zaten. Bir bakmışsınız sohbet iyice ilerlemiş, neşeniz kat kat artmış, kendinizi bambaşka bir yerde bulmuşsunuz.

-deneme 1,2
Devamını Oku »

Giriş

   Merhaba arkadaşlar,
  
   Bu blogun amacı herkesin denemelerini paylaşabileceği, yapılan yorumlarla daha da iyisini yapabileceği veya bir konuda deneme isteyebileceği hatta yer yer yazar biyografilerine de yer verilerek yazar ve edebiyat tarihinin ögrenilebileceği bir platform oluşturmaktır. 
  
   Yani sadece yazılan denemeleri okumaktan çok siz de alshn5555@gmail.com mail adresine kendi denemenizi blogda paylaşmak için gönderebilir, veya bir konuda deneme yazmamızı isteyebilirsiniz.

Bu Blog Hepimizin!!! 




Devamını Oku »